ARŞİV
SAVAŞ VE İŞGALLER EN BÜYÜK İNSAN HAKKI İHLALİDİR
SAVAŞ VE İŞGALLER EN BÜYÜK İNSAN HAKKI İHLALİDİR
10 Aralık İnsan Hakları Günü, aynı zamanda İnsan Hakları İçin Mücadele ve Dayanışma Günü’dür. Kamuoyunda genellikle ‘İnsan Hakları Günü Kutlanıyor’ ifadesi kullanılır. Ancak, dünyada bu kadar insan hakları ihlali yaşanırken ‘kutlama’ kavramının yerine oturmadığı görülüyor. En büyük insan hakkı ihlali ‘yaşam hakkı’nın ortadan kaldırılması ve işkencedir. Bu kapsamda en çok insan hakkının ihlal edildiği, insanların yok edildiği, bağımsızlığının ve özgürlüğünün elinden alındığı ve işkenceye uğradığı savaşlardır.
Bugün ABD ve Onun işbirlikçileri Irak ve Afganistan’da kadın, çocuk, yaşlı demeden yüz binlerce insanı öldürmekte, böylece insanların en değerli olan yaşam hakları ellerinden alınmaktadır. Aynı zulmü İsrail Filistin’de sürdürmekte, her gün çocuk katliamlarına bir yenisini eklemektedir.
Memur-Sen olarak, insanın en değerli haklarından biri olan yaşam hakkının sona erdirildiği savaşların durmasını, emperyalistlerin işgal ettikleri topraklardan çekilmesini, masum insanların katledilmesinin son bulmasını istiyoruz.
İşkencede en az yaşam hakkı ihlali kadar büyük bir ihlaldir. ABD’nin dünyanın gözleri önünde Guantanamo’da sistematik devlet terörünü ve işkencesini sürdürmesi kabul edilemez, Konfederasyon olarak tüm dünyaya bu insanlık ayıbının yaşandığı kampın kapatılması çağrısında bulunuyoruz.
Avrupa’da ırkçı akımların artış gösterdiği gözlemlenmektedir. İnsan yaşamını hiçe sayan ırkçı saldırılar sonucunda vatandaşlarımızın evleri yakılmış, çok sayıda insan ölmüş ve yaralanmıştır. En son olarak Fransa’da bu ırkçı akım Müslüman mezarlıklarına saldırmaya kadar işi götürmüştür. Bütün dünya ve Avrupa bu tür ırkçı akımların ve saldırıların önüne geçmelidir, aksi takdirde bu caniler insan yaşamını hiçe saymaya devam edeceklerdir.
Bu bağlamda, AİHM’nin başörtüsüyle ilgili verdiği son kararlar, parti kapatma davalarında çifte standart uygulaması, insan hakları ihlallerine zemin hazırlamaktadır. İnsan hakları ihlallerini önlemek için kurulan bir Mahkemenin bizzat ihlallerinin odağı haline gelmesi, ‘ya tuz kokarsa’ sözünü hatırlatmaktadır.
Türkiye’de eğitim, çalışma hayatı, güvenlik ve sağlık alanları başta olmak üzere insan hakları ihlalleri yaşanmaktadır. Başörtülü kızlara üniversitelerin kapıları kapatılarak en temel hakları olan eğitim hakları ellerinden alınmaktadır. Kamuda kılık kıyafet dayatması getirilerek insanların çalışma hakkı engellenmektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerinden atılan subayların yargıya gitme hakları engellenmektedir.
Bunların yanında insanın emeğinin karşılığını alamamasının da bir insan hakkı ihlali olduğunu düşünüyoruz. Bugün eşit işe eşit ücret ilkesinin tam anlamıyla uygulanmaması nedeniyle çalışanların büyük bir bölümü emeğin tam karşılığını alamamakta, Anayasa’da angarya yasak olmasına rağmen bazı kurumlarda fazla mesai ücretinin karşılığı ödenmemektedir. İdarecilerin keyfine göre adil olmayan sicil notları tutulmaktadır. Bütün bunlar kişinin yaşamını ve geleceğini olumsuz etkilemektedir.
Türkiye’de işkence vakalarının devam ettiği zaman zaman basına yansımaktadır. Terörle mücadele ederken terörist ile bölge halkı birbirinden ayırt edilmeli, şiddet ve işkenceye karşı ‘sıfır tolerans’ politikası izlenerek işkence yapanlara karşı en sert önlemler alınmalıdır. Bu anlamda kolluk güçlerinin keyfi tutum ve davranışları son bulmalıdır.
Memur-Sen olarak, örgütlenmenin engellenmesini de bir insan hakkı ihlali olarak görüyoruz. Bu çerçevede toplu sözleşme ve grev hakkının verilmesini talep ediyoruz. Ayrıca son süreçte demokratik devlet tanımı, yargının Anayasayı da ihlal eden kararlarıyla yargı devletine dönüşmektedir. Bunun için yapılması gereken ise iktidar ve muhalefet partilerinin ortak akılda buluşarak; demokrasiden, sivilleşmeden ve özgürleşmeden yana yeni bir Anayasa’nın yapılmasını sağlamaktır.