SAĞLIK-SEN
Şehir Hastaneleri Yeni Türkiye'nin Yüzü
Memur-Sen Genel Başkan Vekili ve Sağlık-Sen Genel Başkanı Metin Memiş, Star gazetesi muhabiriyle şehir hastaneleri üzerine bir söyleşi gerçekleştirdi. Memiş şehir hastanelerinin, yeni Türkiye'nin yeni yüzü olduğunu kaydetti. Star gazetesi muhabirine konuşan Memur-Sen Genel Başkan Vekili ve Sağlık-Sen Genel Başkanı Metin Memiş, şehir hastaneleri ve farklı konularda önemli açıklamalarda bulundu. Memiş, "Şehir hastaneleri Yeni Türkiye’nin yeni yüzüdür. Başarı hikayesinin ta kendisidir. Hem de 15 yıl öncesi ile mukayese edilemeyecek bir başarı hikayesidir" ifadelerini kullandı.
İşte o söyleşi:
Türkiye’nin sağlık alanındaki serüveninde son durum nedir nerden nereye geldik?
Özellikle son 15 yıl içinde sağlıkta dönüşüm programı çerçevesinde Türkiye’de müthiş bir dönüşümün, değişimin, ilerlemenin kaydedildiğini görmemek mümkün değil. Çünkü hemen herkesin hastanelerde çok trajik yaşanmış gerçeklikleri vardı. Bakın bu ülkede hastane borcunu ödeyemeyen babanın çocuğunu rehin alan bir sistem vardı. Ömrü 6 ay kalan kanser hastasına 2 yıl sonrasına yatış günü verilirdi. Hasta koğuşlarının 10 kişilik olduğunu, bir o kadar da refakatçinin sabahlara kadar küflü, yırtık sandalyelere oturtulduğunu biliriz. Eczanelerden ilaç alamama, ilaç bulamama, reçete yazdıramama, bulduğun ilaç için astronomik bedeller ödeme sorunlarını anlatmıyorum bile. Yüzlerce metrelik hastane kuyruklarının gece yarısı başladığını unutmadı bu ülke.
Yakıt Parası Alınmadan Vatandaş Alınmazdı
Mazot parası hasta yakınından alınmadan ambulansa vatandaş bindirilmezdi, inanabiliyor musunuz? Bakın, biz sağlık çalışanları olarak böyle facia bir sistem içerisinde vicdanımız kanayarak hizmet etmek zorunda kaldık. Neden? Çünkü o zaman o sistemi yönetenlerin, hükümete, bürokrasiye sahip olanların önceliği demek ki “İnsan” değilmiş. Demek ki AK Parti hükümetleri öncesinde öncelik başka bir şeymiş. Bakın bu anlattıklarımı orta yaş ve üzeri vatandaşlarımız çok iyi bilir, hatırlar. Bu anlattıklarımın eksiği var, fazlası yok. Yani, Türkiye son 15 yılda deyim yerindeyse sağlık hizmetleri sunumunda çağ atlamıştır. Örneğin Mersin’de, Adana’da her yerini gezdim şehir hastanelerinin. Arkadaşlarımı Yozgat’a gönderdim, rapor hazırlattım kelime kelime.
Sağlık-Sen olarak, şehir hastaneleri raporu mu hazırladınız?
Evet aynen öyle… Hazırladığımız rapor 115 sayfa. Haksız ve yersiz tüm eleştirilere rağmen son derece başarılı bir başlangıç söz konusu… İnsan bilmediğinin düşmanıdır. Şehir hastaneleri, kayda değer olmayan eksiklikleri ile birlikte müthiş bir proje. Bir Recep Tayyip Erdoğan projesi. Bir vizyon proje. Az önce anlattığım utanç sisteminin sahiplerinden eski bir SSK Genel Müdürü’nün ufkunun yetmeyeceği bir proje. Bir defa şehir hastaneleri tüm branşlarda hekimlerin bir arada olduğu ultra bir sistem. Sağlık teknolojisi alt yapısı açısından bir uzay üssü gibi düşünün. Son derece donanımlı, her şey ayrıntılı, her şey yeni, her şey hızlı, her şey güncel… Özetle şehir hastaneleri Yeni Türkiye’nin yeni yüzüdür. Recep Tayyip Erdoğan’ın “hayalimdi” dediği ve başka ülkelerde olmayan bir “gerçek” olarak hayata geçmiş, başarı hikayesinin ta kendisidir. Hem de 15 yıl öncesi ile mukayese edilemeyecek bir başarı hikayesidir.
Fikir Babası George Değil, Erdoğan Diye Tepkililer
Şehir hastanelerine yönelik bilgi kirliliğinin kaynağı ne ve muhalefet neden eleştiriyor?
Şehir hastaneleri konusunda vatandaş yeterli bilgiye sahip değil. O yüzden vatandaşı yalan yanlış haberlerle etkilemeye çalışıyorlar. Mesela FOX TV’de çıkan o malum haber tam bir provokasyondu. Sözde ayağı kırık hasta, şehir hastanesine geliyor ve ne hikmetse elini kolunu sallayarak koltuk değneksiz şekilde kendi imkanlarıyla sağlığına kavuşup gidiyor. Oh ne ala. Yahu bu devirde böyle bir saçmalık olur mu? Yani demek ki şehir hastaneleri açılınca eskisinden daha kötü oluyormuş. Niye? Yeni bir şey ya, kesin kötüdür. Vatandaşın yeni olan bu şeye tepki göstermesi isteniyor. Çünkü bu işin fikir babası Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Eğer bu fikri bize George verseydi, Michael gelip “bu böyle olacak” deseydi o zaman sorun yoktu. Sorun, bu projenin fikir babasının bu ülkenin bir evladının, bu milletin bir yiğit adamının olması yani. Recep Tayyip Erdoğan gitsin de nasıl giderse gitsin diyenler. Yani bu şehir hastaneleri yıkılsın, yok olsun, vatandaş perişan olsun, kaos olsun siz de mutlu olun, gülün, eğlenin öyle mi yani? Sendikalı sağlık çalışanlarının yüzde 70’inin üye olduğu 250 bin sağlık çalışanını temsilen Sağlık-Sen’in Genel Başkanı olarak açıkça ifade ediyorum; Şehir hastanelerini destekliyoruz.
Sistemin Provoke Edilmesine İzin Vermeyiz
Bakınız 2018 yılı itibariyle Sağlık Bakanlığınca yapılan veya yapımı planlanan şehir hastanelerinin sayısı 32’dir. Bu şehir hastanelerinin planlanan toplam yatak kapasitesi 42 bin 199 adet olup bunların 5 bin 681’i hizmete açılmıştır. Bu yatırımlar tamamlandığında 12 milyon metrekare yeni hastane alanı sisteme kazandırılmış olacak. Sistemin provoke edilmesine müsaade etmeyeceğiz. Biz sendikayız, elbette sağlık çalışanlarımızın aleyhine durumlarla karşılaşırsak en sert şekilde de eleştiri hakkımızı kullanırız. Ama insaf etmek, yakmak, yıkmak değil yapmak ve onarmak lazım.
Sağlık-Sen’in sağlık emekçileri konusunda ‘olmazsa olmaz’ dediği bir talebi var mı?
Biz hiçbir talebimizi olmasa da olur diyerek ifade etmeyiz. Biz sendikacıyız, bizim talebimiz bitmez ama öncelik sıralamamız var. Bakınız Sağlık-Sen’e “Ezberleri Bozan Sendika” diyorlar. Çünkü bizim özellikle son 5 yılda elde ettiğimiz kazanımlar sendikacılık alanında görülmemiş şeylerdir. Ücretlerimizin artırılması, nöbet, fazla mesai, yemek, tayin, terfi, kadro, görevde yükselme, çalışma şartları gibi bir çok konu başlığı altında yüzlerce kazanım elde ettik. Toplu sözleşmelerin en çok kazanım elde eden sendikası şüphesiz Sağlık-Sen’dir.
24 Haziran seçimi gündeme geldiği andan itibaren ülkenin büyük yatırım ve kazanımları sık sık gündeme gelmeye ve kimi zaman haksız eleştiriler ile itibarsızlaştırılmaya çalışıldı. Üçüncü köprünün, üçüncü havalimanının, şehir hastanelerinin yersiz ve israf olduğunu söylediler. Türkiye’nin kronik ulaşım, sağlık ve eğitim alanındaki sorunlarına kökten çözüm üreten bu kazanımları seçim meydanlarında durdurmayı taahhüt eden siyasetçilerden tutunda sözüm ona bu kazanımların gereksiz olduğunu ispatlamak için yalan ve kurgu içerikli haber üreten ulusal televizyon kanallarına kadar muhalif kesimlerce akıl almaz yollara başvuruldu. Ülkenin yüz yıllık sağlık problemine kökten çözüm getirecek şehir hastaneleri de bu akıl almaz saldırıların hedefine oturtulmasıyla bir kez daha yoğun bir şekilde gündemimize girdi. Ancak projenin amacından çok muhalefetin ürettiği bilgi kirlilikleri konuşulur oldu. Peki, şehir hastaneleri Türkiye için ne ifade ediyor? Sağlıklı bir toplumun sağlıklı bir geleceği inşasında bir dönüm noktası olacak bu hastanelere saldırıların altında yatan nedenler nelerdir? Türkiye’nin sağlık hizmet kolunda en fazla üyeye sahip ve yetkili sendika unvanını elinde tutan Sağlık-Sen Genel Başkanı Metin Memiş ile Türkiye’nin sağlık sektöründe kat ettiği mesafeyi ve sağlık sektörünü konuştuk...
Kendi Aşımızı Kendimiz Üreteceğiz
Önemli bir konu daha var. Hükümet, yerli aşı üretim tesisi inşasını başlattı. Çocukluk çağı aşıların yerli üretilmesine yönelik yasal düzenlemeler de tamamlandı. Atılan bu adımı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ülkelerin sağlık sistemleri değerlendirilirken belirli parametreler vardır. Doğumda beklenen yaşam süreleri, anne-bebek ölüm oranları, hasta başına düşen hekim-hemşire sayıları, sağlık harcamaları, mortalite ve morbidite gibi birçok sağlık istatistiğine bakmamız gerekiyor. Bunlardan biri de aşılama oranlarıdır. Çünkü aşılama, koruyucu sağlık hizmeti açısından son derece önemlidir. Bu ülkede yakın geçmişte ince hastalık dediğimiz veremden bir sürü evladımızı göz göre göre ölüme uğurladık. Çocuk felcinden sakat kalan insanlarımız oldu. Bunlar şaka değil, trajediydi. Özellikle son 15 yılda Türkiye bunları çok hızlı bir şekilde aşmayı başardı. Bugün 13 hastalığa karşı rutin aşılama hizmeti veriyoruz ve son verilere göre aşılama hızının ortalaması yüzde 96’ya ulaştı. Şimdi bir adım ötesine geçiyoruz. Kendi aşımızı kendimiz üreteceğiz. Ne yazık ki vatandaşın aşıların yurt dışından gelmesinden dolayı bir güvensizliği var. Aşı bizim aşımız, yerli ve milli aşı olacaktır ve olmalıdır zaten. Hem güven açısından hem de ekonomik açıdan bu son derece önemlidir. Bu aynı zamanda dışa bağımlılığı da önemli oranda azaltacaktır. Sadece aşı değil, tıbbi cihazlarda da dışa bağımlılığımızı bir an önce azaltmak için çalışmalar yapılmaktadır.